Görkem YARGICI
Ama yine ayarlamamız son ana kalıyor, Buenos Aires’ten Colonia'ya gidiş dönüş için Busquebus adlı feribotu kullanmak gerek ve biletleri almaya ancak bir önceki gün gidebiliyoruz. Son derece turistik olan bu gezinin bilet satış ofisinde ilginçtir ki İngilizce konuşan bir kişi bile yok, iyi ki Romina bizimle. Soruyoruz ve beklenen son, biletler tükenmek üzere. İki ayrı sefer var, birisi 3 saatte giden yavaş ve ekonomik hat, diğeri 1 saatte giden hızlı ve diğerinin iki katı pahalı hat. Gidişte sadece hızlı hatta yer var, dönüşte yavaş hat müsait. Mecburen kabul ediyoruz, kişi başı 90$ tutuyor. Bu fiyata şehir turu dahil. Ekonomik olsun diye şehir turunu almayalım diyoruz, bu sefer fiyat 110$a yükseliyor. İnternette okuduklarımıza göre çok pahalı ama ok yaydan çıktı bir kere, mecburen kabul ediyor ve 90$’lık biletleri alıyoruz. Arjantin'in kur saçmalığından dolayı yabancıysan peso ile ödeyemiyorsun, ya dolar ya kredi kartı. Kredi kartı ile ödemede resmi kura göre çevirdiklerinden bu seferlik sorun yok.
Ertesi sabah erkenden Paul ve Romina bizi terminale bırakıyor. Erkenden dediğim de pazar sabah saat 6'da. Çok çekti bu arkadaşlar bizden ama hiç de sesleri çıkmıyor, hatta biz bir şekilde gideriz, merak etmeyin desek de bırakmak için ısrar ediyorlar. Terminale varınca önce check-in yapılıyor, sonra pasaport kontrole geçiliyor. Önce Arjantin çıkış, sonra Uruguay giriş damgasını vuruyorlar, biraz bekledikten sonra feribota biniyoruz. 1 saatlik yolculuk boyunca bize deniz gibi görünen ama aslında nehir olan “Rio De La Plata” dan gidiyor ve Colonia'ya varıyoruz. Bu nehir 270Km’ye varan genişliğiyle dünyanın en geniş nehri. Bize rengi itibariyle pis görünse de bu rengi içine karışan topraktan dolayı aldığını ve aslında temiz olduğunu öğreniyoruz.
Colonia'ya
vardığımızda inip şehir turunu soruyoruz. Burada İngilizce tur istediğinizi belirttiğinizde sizi ayrı bir otobüse
yönlendiriyorlar. Otobüse binip kalkışı beklemeye başladık. Yaklaşık 10 dakika
sonra tur rehberimiz de gelince koca otobüste şöför ve tur rehberi dahil dört
kişi olduk. Paraya kıydık ama özel turu da kaptık.
Önce bu
otobüsle durmadan şehir turu atıp rehberden genel bilgi alıyorsunuz, sonrasında
merkezde inip hop on hop off otobüslerle, belirlenmiş 10 durak arasında gün
boyu dolaşabiliyorsunuz. Burası genel olarak Arjantinlilerin, özellikle de Buenos Aires'tekilen yazlık mekanı.
Sahildeki çok pahalı evlerin çoğunun sahibi Arjantinliler.
Tura başlıyoruz, biz
otobüste yalnız olduğumuzdan, rehberimiz merkeze en uzak noktada bulunan ve
artık kullanılmayan boğa güreşi arenasında
ve sezon dışı olduğundan boş olan plajda 10ar dakika fotoğraf ve gezme molası
verip bizi bir daha bu tarafa gelme derdinden kurtardı.
Şehir
merkezine varınca otobüsten indik ve gün boyu bir daha otobüs kullanma ihtiyacı
duymadık. Merkez çok küçük, yürüyerek
her yere ulaşılabiliyor.
Arjantinde tanıştığımız Mate adlı, bir çeşit çay diyebileceğimiz içeceğin en popüler olduğu yer Uruguay. Mate bardağına sıcak su koyup, üzerine bolca kuru haldeki bu çaydan koyuyorsunuz. Su yaklaşık 4-5 yudumluk ve azaldıkça termostan yeni su eklemeniz gerekiyor. Böylece bir miktar mateyi uzun bir süre boyunca içiyorsunuz. Burada mate o kadar popüler ki, Uruguaylıları koltukaltlarında taşıdıkları termos ve ellerinden bırakmadıkları mate bardaklarıyla ayırt etmek çok kolay. Bir elleri gün boyu mate bardağı ve termosla dolu olan Uruguaylılar adeta hayatlarını tek elleriyle yaşıyorlar.
Mate ile yaşayan Uruguaylı'lar |
Merkezde dolaşılması gereken birkaç nokta var;
ilk durak olarak meydandaki kiliseye gidiyoruz, içeride ayin var, 5 dakika
kadar durup, birkaç fotoğraf çekip çıkıyoruz.
Kilisenin etrafında cafeler,
restaurantlar ve hediyelik eşya dükkanları var. Bu dükkanlarda çok güzel el
sanatı örneklerini bulmak mümkün. Çantalarımızda pek yer olmadığından, çok
sevsek de bunlardan alamıyoruz ama buraya kadar gelip de mate ile ilgili bir
şey almamak da olmaz, biz de mate pipeti/kaşığı alıyoruz.
Sonraki durağımız fener. Kişibaşı 2peso verip başlıyoruz dar ve dik merdivenleri tırmanmaya. İki kademe var, üstteki manzaraya daha hakim ve güzel.
Bir de sahilde kale surları var, çok bir şey ifade etmese de ona gidiyoruz, nehir kenarına inip yanımızda getirdiğimiz sandviçlerimizi yedikten sonra, meydandaki parka dönüyoruz. Önce oturduğumuz, sonra yavaş yavaş uzandığımız banklarda, uzaktan gelen tango müziklerinin de etkisiyle, geçen 2 haftanın yorgunluğu ortaya çıkıyor ve 1 saat kadar uyuyoruz.
Uyurken selfie çekebilme yeteneğine sahibim |
Kalktığımızda
buraya bu kadar güvenmemizin verdiği şaşkınlığı yaşayarak biraz daha sokaklarda dolaşıyoruz.
Burası çok turistik bir yer olduğundan yemekler de pahalı. Biraz
dolaştıktan sonra nehir kenarında "La Trattoria" adında güzel bir restaurant buluyoruz. Önerildiği
üzere chivito denilen, etli
yumurtalı patatesli karışık ve güzel sandviçlerinden ve buralarda milanese denilen et şinitzeli yiyoruz. Yanında da ilk defa burada gördüğümüz, 1litrelik şişesinde Miller Bira içiyoruz.
Manzaramızda
İzmir'deki havagazı fabrikasına benzeyen, güzel çimleri olan bir yer var ve
yemekten sonra burayı keşfe gidiyoruz. Güzel çimler ve güneş bize yine uykuyu
çağrıştırıyor ve 2 saat de burada çimlerin üzerinde kestiriyoruz.
Akşam 7de
dönüş feribotu var, merkezden yürüyerek 20-25 dakikada gidiyoruz. Check-in
kolay ama pasaport kontrolündeki polisin İngilizce bileceği tutuyor ve başlıyor
sorgu (buralarda normalde kimse ingilizce konuşmadığından pasaport, güvenlik
kontrol vs de İngilizce haricinde konuşmamak gerek, böylece anlaşamayınca bir
şey sormamayı tercih ediyorlar) sabah geldiğimiz yere geri dönmek için 10
dakika sorgulanıyoruz, sonunda geçiyoruz ve sonrasında feribottayız. 90$
ödememizin ikinci nedeni de ortaya çıkıyor; dönüş feribotunda da business class
almışız. Binince uyuyor, 3 saat sonra Buenos Aires'e varmamızla uyanıyoruz.
(1Uruguay
pezosu=0,38USD)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder